| Resimleyen: Sümeyra Solmaz |
Masmavi gökyüzünde bembeyaz bulutların dans ederek yol aldığı güneşli bir gündü. Dünyanın göz kamaştıran büyük mü büyük, parlak mı parlak lambası güneş, gökyüzünün sakinleri kuşlar, hatta yüzümüzü okşayıp geçerken kulağımıza şarkılar söyleyen rüzgâr bile oradaydı. Sanki bütün sesler, renkler ve ışıklar bu güzel gün için toplanmıştı.
Her şey bir masal kadar güzeldi, ama beşinci katın balkonundan caddeyi, sıkışan trafiği, telaşla koşuşturan insanları seyreden Elif, henüz bunun farkında değildi. Yeryüzünden sıkılıp gökyüzüne bakana kadar... İşte ne olduysa o zaman oldu ve beyaz koyunların küçük çıngırakları yavaş yavaş çalmaya başladı. Hangi koyunların mı? Ben de bilmiyorum.
Bulutları ilk defa bu kadar dikkatle izleyen Elif heyecanlanmıştı. Böyle acele acele nereye gidiyorlardı? "Heeeey!" diye bağırdı arkalarından. "Nereye gidiyorsunuz? Araba saymaktan çok sıkıldım. Daha eğlenceli bir yere gidiyorsanız beni de götürün."
Bulutlardan bakınca mini minnacık görünen ve zaten mini minnacık olan bu çocuğun söylediklerini şehirde kimse duymamıştı. Ama bulutlar duymuş olmalıydı, çünkü Elif bulut oyunu oynarken onlar da hiç yaramazlık yapmadılar. Elif oyun hamurlarından daha eğlenceli, pamuktan daha yumuşak olan bulutlarla, dünyanın en hızlı oyununu oynamaya başladı. İstediği her şekle giriyordu bulutlar, itiraz etmeden: Kocaman bir fiyonk, tek kulaklı tembel bir kedi, dinozorun yanında uyuyan bir çocuk, sürahi, gözlük, papatya, ayakkabı, akvaryum, salıncak, pamukşekeri... Bulutlar o kadar beyaz ve yumuşaktı ki bir kuzu yapmak geldi içinden.
Küçük bir kuzu zıplaya zıplaya ona doğru koşarken o ikincisini çoktan yapmıştı bile! Üçüncü, dördüncü... "Ee hani bunların anneleri, nerde babaları!" derken gökyüzü bahçesinde tam yedi tane koyunu olmuştu. Çok yorulmuştu Elif; buluttan bir ağaç yapıp altına uzandı ve bir gözü kapalı bir gözü açık tıpkı bir çoban gibi koyunlarını uzaktan izlemeye başladı. İşte her şey böyle sakin, böyle beyaz, böyle güzelken, birden!..
- Vuuuuuvvvv...
Bu, rüzgârın sesiydi. Biraz hızlı esmeye başlamıştı o kadar! Tekrar uyuklamaya başladı ama koyunlar çok korkmuştu. Rüzgâr da daha hızlı esmeye niyetliydi anlaşılan. Eteğindeki kapkara bulutları savurarak bir kez daha, "vuuuuuuuuuuuuuuv" deyince... Yerinden zıpladı Elif; rüzgârın bu ürkütücü sesini duyan ve şiddetini yumuşacık tüylerinde hisseden koyunların her biri bir yana dağılmış titriyordu. Biraz telaşlandı ama korkmadı. Bu kadar koyunu olan biri artık çoban sayılırdı ve çobanlar asla korkmazdı. Cesaretini toplayıp çobanlara özgü sesler çıkararak koyunlarını yanına çağırdı. Ama nafile! Koyunlar hiç kıpırdamadan bekleşiyor, sadece rüzgârın korkutucu sesini dinliyorlardı.
"Güya çobanım ama bir kavalım bile yok" diye yazıklandı. Biraz düşündükten sonra tatlı ama güçlü bir sesle ıslık çalmaya başladı. Korkudan değildi elbette; onları toplayacak olan tatlı bir müzikten başka ne olabilirdi ki! Rüzgârın korkutucu sesini susturup koyunlarını cesaretlendirecek bir ses gerekliydi ona. Bir çoban olarak hissedebiliyordu bunu.
Elif'in müziğini koyunlar da duymuş olmalı ki, hepsi kulaklarını dikmiş parlayan gözleriyle ona bakıyordu. Var gücüyle çaldığı bu ıslık onların kulaklarından titreyen koyun yüreklerine akmış ve kendilerini çok seven çobanlarını anlamışlardı. Yavaş yavaş toplanmaya başlamışlardı ki, bu defa da kara mı kara, büyük mü büyük bir gölge yaklaştı yanlarına. Bu rüzgârın sürüklediği bir bulutkurttu. Kocaman dişleri, uzun kulakları ve parlayan gözleriyle koyunlara doğru sinsice yaklaşıyordu. Elif, koyunları için bir kez daha hızlı düşünmek zorundaydı. Anlaşılan işte tam o sırada gördü rüzgârın sürükleyip getirdiği gri bulutu. Onu gördükten sonra kesik kulaklı, dik kuyruklu, sürekli havlayan bir çoban köpeği yapıp bulutkurtun üstüne salması sadece bir kaç saniyesini aldı. Bulutkurtla korkusuz çoban köpeği bir süre boğuştu ve bulutkurt geldiği rüzgârla, arkasına bile bakmadan kaçıp gitti.
Rüzgâr daha yavaş esmeye başlamıştı. Elif yine ıslığıyla bütün koyunlarını topladı. Onların yumuşak mı yumuşak, beyaz mı beyaz tüylerini okşadı. Koyunlar Elif'e meleyerek teşekkür ettiler. Elif de çoban köpeğini ödüllendirmek için buluttan kocaman bir kemik yapıp köpeğin önüne koydu.
Her şey böyle mutlu, böyle beyaz ve böyle güzelken çok tanıdık bir ses duydu Elif. Annesi onu çağırıyordu. "Aslında hayat bir masal kadar güzel" diye mırıldandı. Koyunlarına ve çoban köpeğine el salladı. Balkonun kapısını örttü. Zaten bulutlar da annelerini üzmemek için evlerine doğru yola koyulmuşlardı. |