| Resimleyen: Sümeyra Solmaz |
Adı: Turuncu Tulumlu Tilki. Hem çok kurnaz, hem de zeki. Menekşelerin biricik dostu, zambakların sabah neşesi. Erken kalkmış yine, herkesten erken, güneşten bile... Mis gibi sabah serinliği topluyor, herkes mışıl mışıl uykusundayken. Mesela kapı komşusu Porsuk Uzunkuyruk... Horultusu taa buralara kadar geliyor. Uyandığında güneş yükselmiş olacak. Kahvaltısını edene kadar, Turuncu Tulum çoktaan karşı tepelere varacak, ona el sallayacak. Porsuk Uzunkuyruk ise halinden şikayetçi değilmiş gibi görünüyor. Çünkü o, geceleri çalışmayı seviyor. Haliyle gece geç yatınca, sabahleyin en güzel çiçekleri ilk önce Turuncu Tulum kokluyor.
Turuncu Tulumlu Tilki'nin bu sıralar bir derdi var galiba. Her gün güler yüzle ziyaret ettiği menekşeler onun asık suratını görünce çok şaşırdılar. Zambaklar da sormaya cesaret edemedi: "Neyin var Turuncu Tulum?" diye. Hoş, sorsalardı da söylemezdi ya... Aslına bakarsanız Turuncu Tulumlu Tilki, hayatından biraz sıkılmış gibiydi sanki. Deseydi ki, "Bayanlar, beyler! Sıkıldım buralardan, her gün aynı şeyler..." Üzülebilirlerdi buna zambaklarla menekşeler. "Bizden mi sıkıldı acaba? Her gün bizi görmekten usandı mı yoksa?" diyebilirlerdi. Söylemedi derdini Turuncu Tulum. Çünkü dedik ya o hem zekiydi, hem de çok incelikli biri.
Oysa menekşeler Turuncu Tulum'a çok imreniyorlardı. "Keşke onun gibi durmadan gezebilseydik" diye iç geçiriyorlardı. Gözlerinin önündeki kocaman tepede cirit atan turuncu dostlarını neşeyle izlerlerken, bir taraftan da üzüntüyle boyun büküyorlardı. Bilmiyorlardı ki Turuncu Tulum'un kafasında ne tilkiler dolaşıyor. Durun bakalım, öğrenirler elbet.
Gezmekten değil ama düşünmekten yorulmuştu Turuncu Tulum. "Ne yapsam da hayatımı değiştirsem?" diye kendisine sordukça soruyordu. Kendini bildi bileli bu güzel düzlüklerin, mis gibi çiçeklerin içindeydi. Bir gün olsun kimse farklı bir şey yapmak istememişti. Hayat her gün olağan seyrinde akıp gidiyordu. Bu çok garibine gidiyordu Turuncu Tulum'un.
"Buna bir çare bulmalı" diye düşündü. Yine böyle bir gün düşüncelere dalmışken, yerinden zıpladı birden Turuncu Tulum. Ve bağırdı: "Yaşasın, buldummm!" Aklına yine bir tilkilik gelmişti. Sevinçle taklalar attı, neşe içerisinde menekşe dostlarının yanına koştu. Onu tekrar eski halinde gören menekşe dostları rahat bir nefes aldılar. Zambaklarsa heyecanla onun sözlerine kulak kabarttılar.
- Dostlarım, dedi Turuncu Tulum. Bir teklifim var, hazır olun.
Menekşeler ve zambaklar can kulağıyla onu dinliyorlardı. Turuncu Tulum devam etti:
- Hayatınızda değişiklik yapmaya ne dersiniz? Şu halinize bakın, yıllardır hep aynı yerdesiniz. Kökleriniz sizi yere yapıştırdı diye, olduğunuz yerde saymak niye? Gelin birlikte bir yolculuğa çıkalım. Her gün gözümüzün önünde duran şu tepenin ardında neler varmış, bir bakalım.
Menekşeler çok şaşırmışlardı. Zambaklarınsa dili tutulmuştu. Böyle bir teklifi hiç beklemiyorlardı doğrusu. Uzun bir sessizlikten sonra menekşelerden biri konuştu:
- Doğru, haklısın. Ama nasıl olacak bu iş? Köklerimizden kurtulmamız, ölmemiz demek. Bu çılgınlık hayatımıza mal olabilir. Yenilikler göreceğiz diye elimizdekileri de kaybetmeyelim? En iyisi mi sen unut bu önerini. Gene devam et yaşamaya herkes gibi.
- Nasıl olur, dedi Turuncu Tulum. Nasıl olur da sıkılmazsınız bir ömür boyu aynı yerde durmaktan. Hiç mi merak etmiyorsunuz, hiç mi mutlu olmazsınız başka dünyalardan haberler almaktan? Doğrusu sizi anlamıyorum. Porsuk dostumdan alacağım saksıların içine koyarım sizi. Her birinize yetecek kadar saksı var onda. Tanıdığım kuş dostlarım, tepenin ardında çok güzel şeyler olduğunu söylüyorlar. Onların yardımıyla taşırız sizi tepenin ardına. Neden istemiyorsunuz ha, söyleyin bana.
Zambaklardan bir tanesi söz aldı:
- Dış dünyayı merak ediyoruz tabi. Ama gel gör ki menekşe dostum doğru söyledi. Köklerimizden kurtulursak bu hayatımızın son yolculuğu olur. Bizi hayat yaşadığımız yere bağladı; istesek de kurtulamayız artık. Sen var git. Döndüğünde bize de anlatırsın gördüklerini.
Turuncu Tulum, üzülmüştü bu sözlere. Aklına gelen parlak fikir, ışığını yitirmeye başlamıştı. Dostlarını incitmek de olmazdı. Bu yüzden lafı uzatmak istemedi.
- Pekala, dedi. Bildiğiniz gibi olsun. Yolculuk etmek, bilmediklerinizi öğrenmek istiyorsanız da haberim olsun. Ben nasıl olsa gitmeyi kafaya koydum. Gelmezseniz gelmeyin, ben yola çıkıyorum. Yalnız giderim artık, ne yapayım.
Üzüntüyle evinin yolunu tuttu. Tam kapıyı açıyordu ki Porsuk Uzunkuyruk geldi karşısına.
- Hayırdır komşu, dedi Uzunkuyruk. Seni üzgün görüyorum. Böyle görünce seni ben de üzülüyorum. Neyin var, anlat bana. Bakarsın belki bir yardımım dokunur sana.
- Karşılaştığımız iyi oldu, dedi Turuncu Tulum. Ben de vedalaşmak için sana gelmek istiyordum. Kuş dostlarımın övgüyle bahsettiği, şu karşıki tepenin ardındaki dünyaları merak ediyorum. Bu yüzden uzun bir yolculuğa çıkıyorum. Yanlış anlama, sizlerden değil ama, işte ne bileyim sıkıldım artık, yeni bir şeyler gelsin istiyorum hayatıma.
- Aslına bakarsan, dedi Uzunkuyruk. Ben de geceler boyu aynı şeyleri düşündüm. "Farklı neler yapabilirim?" diye kendime sorular sordum. Devam eden bir şeyi sürdürmek çok kolay galiba. Herhalde bundan olacak, cesaret edemedim yeni şeyler yapmaya. Şimdi ise senin bu heyecanın bana gayret verdi. Eğer kabul edersen ve yolculuğunda bir arkadaş istersen, ben de geleyim seninle. Ne dersin?
Turuncu Tulum'un gözleri ışıldadı birden. Uzunkuyruk'tan böyle bir öneri geleceğini hiç tahmin etmiyordu.
- Ciddi misin?, dedi. Bu beni öyle mutlu eder ki... Kim ister yalnız başına yolculuk etmeyi? Menekşelerle zambaklara söylemiştim ama köklerinden kurtulmayı göze alamadılar. Oysa sendeki saksılar hepsine yeterdi.
- Neyse, dedi Uzunkuyruk. Önemli olan kendi hayatlarımıza yenilikler getirmemiz. Ne yapacağız peki, ne zaman yolculuğumuz?
- Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam, dedi Turuncu Tulum. Yolculuk yarın. Şimdi vakit kaybetmeyelim konuşarak. Yolda bunun için çok vaktimiz olacak. İlk işimizse hemen valizlerimizi hazırlamak. Haydi hayırlı geceler dostum. Görüşürüz sabah.
Bütün gece ikisi de valizlerini hazırlamaya uğraştılar. O kadar çok şey almak istiyorlardı ki yanlarına, buna bir tek valiz yetmezdi elbette. Onun için en çok ihtiyaçları olan şeyleri götürmeye karar verdiler. Gecenin ilerleyen bir vaktinde ikisi de uykularına yenik düştüler. İyi ki de uyudular. Çünkü ertesi gün zorlu ve uzun bir yolculuk onları bekliyordu.
Sabahın ilk ışıkları süzülmeye başlarken Turuncu Tulum gene ayaktaydı. Uykucu komşusu Uzunkuyruk'u uyandırmak için kapıya koştu. Ama o da ne? Uzunkuyruk herkesten önce kalkmış, "geç kaldın" der gibi bakmıyor muydu Turuncu Tulum'a? Sevinçli bir sesle:
- Sana bir sürprizim var, dedi Uzunkuyruk. Yolculuğumuz çok renkli geçecek, biliyor musun? "Niye?" dersen...
Arkasında sakladığı saksıyı ortaya çıkarıp devam etti sözüne:
- Yolculuğumuzda iki kişi değil, üç kişiyiz artık. Sözlerin öyle etkili olmalı ki, menekşelerden birini ikna etmeyi başarmışsın. Aferin sana, saksıyı çalıştırmışsın.
Turuncu Tulum gülümsedi. Bu habere çok sevinmişti. Duramıyordu yerinde.
- Tamam öyleyse, dedi. Valizlerimiz hazırsa, gidelim o zaman.
Uzunkuyruk ve mor menekşe sevinçle haykırdılar:
- Hadi, ne duruyoruz?
Turuncu Tulum, menekşe dostu için fazladan su almayı da ihmal etmemişti.
* * *
Turuncu Tulumlu Tilki, Porsuk Uzunkuyruk ve mor menekşe, valizleri yanlarında sabah esintisi arkalarında yola koyuldular. Arkalarından bakan zambaklar ve menekşelerle de vedalaştılar. Üç arkadaşın önlerinde uzunca bir yol, geride kalan menekşe ve zambakların gözlerinde de üzüntü vardı.
Peki ya o tepe... Onun arkasında neler mi var?
Bilmem, herhalde bunu ancak tepeyi aşabilenler anlar. |