Evvel zaman içinde, iki boynuzlu bir inek vardı. Durmadan "möö möö" diye böğürüyordu. Çok da obur ve pisboğazdı.
Bir gün karnı çok acıkmıştı. Ovaya gitti ve ot yemeye başladı. Ovada ot, sebze ve hatta ovanın çiçeklerini bile yedi, bitirdi. Karnı doyunca uyumak istedi. Fakat hiçbir yerde yatıp uyuyacağı bir yeşillik bırakmamıştı. Çünkü o bütün sebze ve otları yemişti.
İşte o zaman toprağın üzerinde yatmak zorunda kaldı. Uyudu ve uykusunu aldı.
Sabahleyin uykudan uyandı. Tekrar acıkmıştı. Fakat yemesi için hiçbir şey bulamadı. Çünkü bir gün önce bütün otları yemişti.
Her yeri gezdi, dolaştı. Fakat ot bulamadı. Kendi kendine şöyle dedi:
- Ey Allah'ım! Şimdi ne yapayım? Şu anda açlıktan ölüyorum. Keşke bütün otları yemeseydim. Keşke bugünü de düşünseydim.
İnek, yapmış olduğu işten çok pişman idi. Rahatsız ve üzgündü. Ağlamaya başladı. Ovanın yüzünde hem yürüyor, hem ağlıyordu. Gözyaşları yeryüzüne yağmur gibi dökülüyordu. İnek, öğleye kadar ağladı. Ovanın her tarafı onun gözyaşlarıyla ıslandı. İşte o zaman ne oldu biliyor musunuz? Otlar, ineğin gözyaşlarını içtiler ve tekrar yeşerdiler. İnek bir defa daha gördü ki ova sebze ve otla dolmuş. Çok memnun oldu. Fakat bu defa onlardan çok az bir miktar yedi. Kalanını da diğer günler için bıraktı. |