Anasayfa
Binbir Bulut Masalları
Bir Şiir Sana, Bir Şiir Bana
Deneme Bir Kii
Beyaz Mikrofon
Tavşanlı Makas
Kahkaha Ağacı
BB Kitaplığı
Binbir Bulut Masalları

Sekiz Dilli Kırmızı Çiçek

Yazan: Mustafa Ökkeş Evren

Babamın dükkânının önünde bir söğüt ağacı var. Gölgesinde oturuyoruz. Yaprak dahi kımıldamıyor, hiç esinti yok. Rüzgâr bile sıcaktan ve güneşten öylesine bunalmış ki, o da dağlara yaylalara kaçmış. Ağustosböceği günler öncesinden sazını almış, kendisine bir gölgelik bulmuş, sabahtan beri şarkı söyleyip duruyor. Babam şekerleme yapıyor. Bense bana musallat olan sinekleri kovalıyorum arada bir. Hareket etmesem de kulunçlarımdan aşağı terler süzülüyor. Bir süre sonra ter gömleğimde haritaya benzeyen şekiller oluşturuyor. En çok da alnım terliyor. Hepsi birden şakaklarımdan aşağı yuvarlandı yuvarlanacaklar.

Babamı dürttüm. "Baba acıktım ben" dedim. Babam şekerlemesini derin bir horultuyla bitirdi. Gözlerini ovuşturdu, "Ben de acıktım" dedi. "Karpuz yiyelim baba" dedim. "Tamam, yiyelim evlat" dedi.

Bu sıcakta en güzel yiyecek karpuzdur. Zaten her yer karpuz sergisiyle dolu. Dükkânın karşı köşesindeki karpuzcular bağırıyorlar "Kan bunlar kan, kesmece bunlar kesmece" Kan, kesmek, falan... Aklıma cinayet filmlerindeki sahneler geliyor. Halbuki karpuzcular daha şiirsel bağırabilirler diye düşünüyorum.

Geçen dükkânın önünden pazarcının biri bağırarak geçiyordu: "Kalemi yeşil, kalemi yeşil!" Merak ettim ne satıyor diye. Baktım adam salatalık satıyordu. Ama ne salatalıktı onlar; kalem gibi incecik.

Neyse "Kan çıkmazsa para yok" diye bağıran karpuzcunun sergisine geldik. Bir karpuz seçmesini istedi babam. Karpuzcu ani bir hareketle irice bir karpuzu kucaklayıverdi. Elindeki bıçağı karpuzun göbeğine sapladı. Derin kırmızı bir üçgen dilim çıkarıp "Bak abi ciğer bu ciğer" dedi. Ben adamın ciğerini sökerim der gibiydi. Babam ürktüğünü belli etmemek için bize uzattığı o karpuzu almadı. Karpuzlar evdeki çizgili pijamama benziyorlar. Babam da karpuzun iyisinden anlamaz ama iri bir karpuz seçti. Anlar gibi eliyle şöyle birkaç kez göbeğine vurdu. Karpuzdan çıkan ses hoşuna gidince onu aldı. "Keseyim mi abi" dedi. "Yok" dedi babam "istemez, ne çıkarsa bahtıma." Babam karpuzu aldı koltuğunun altına iyice sıkıştırıp dükkânın yolunu tuttuk.

Dükkâna geldik. Dükkânın içi dışardan daha sıcak. Dükkânın üstünde küçük bir hayma var ama güneş, sabahtan akşama kadar damın üstüne oturmuş keyif yapmış, içerisi hamam gibi... Ne olursa olsun hiçbir ortam, hiçbir mekân bize karpuz yeme zevkinden mahrum bırakamayacak.

Hemen çay tepsisini bulup getirdim ve masanın üstüne koydum. Babam da karpuzu tepsinin içine koydu. Ekmek bıçağını aldı. Besmeleyi çekti. Karpuzcu gibi kaba davranmadı karpuza. İncitmeden naif bir şekilde bıçağı baş tarafından saplayıp yavaşça aşağıya doğru karpuzu tam ortasından ikiye ayırdı. Karpuz ikiye yarılırken çıkardığı o muhteşem sesi kaçırmadım. İkiye ayrılış, çıkan o ses, karpuz için ne demekti bilmiyordum ama karpuzun kan gibi kırmızı suyu tepsinin ortasına süzülerek aktı. Suyu iyice aksın diye de bir müddet bekledi babam. Suyun bir damlasını bile zayi etmeden çay bardağına aktardı ve bana verdi. Yarım bardak karpuz suyunu büyük bir iştahla içtim.

Sonra karpuzu kayık dilimi yaptı sekiz parça. Ortaya muhteşem bir görüntü çıktı. Karpuz sekiz dilli kırmızı bir çiçek gibiydi tepsinin içinde. Babam yine dilimlerden en güzelini bana verdi. Üşenmedim. Kayık dilimindeki siyah leke gibi duran çekirdekleri tek tek ayıkladım. Bütün çekirdeklerin karpuz dilimiyle olan ilişiğini kestim. Babam çekirdekleri tuzlayıp güneşlenmeleri için pencerenin önüne koymamı istedi. Sonra çekirdeklerinden arınmış karpuz dilimlerini yemeye başladık. Karpuzun suyu ellerimden dirseklerime, çenemden boğazımın altına kadar aktı. Babam benim bu halime baktıkça daha da iştahlandı. O da karpuz dilimini suyunu akıta akıta yedi. Karpuz oldukça lezzetliydi, içimizi serinletti. Terleme yoluyla kaybettiğimiz sıvıyı yediğimiz karpuzla tekrar aldık. Yarına kalan düşmana kalmıyordu ya, karpuzun göbeği dahil beş dilimini afiyetle yedik.

Sıra karpuzun çekirdeklerine geldi. Babam "çekirdekleri al, dışarıya gel" dedi. Dükkânın önündeki taburelere oturduk. Babam meyve sandığını ters çevirip masa yaptı. Karpuz çekirdeklerini keyifle çitlemeye başladık. Babam bir yandan çekirdek çitlerken bir yandan da "karpuz kestim yiyen yok, halin nedir diyen yok" türküsünü mırıldandı durdu. Çenemiz yoruluncaya kadar çitledik.

Dişlerimizin izi kalmış karpuz kabuklarına gelince sıra onları bir araya topladım. Babamdan bıçağı aldım. Bıçağın ucuyla içlerini düzelttim. Sağını solunu incelttim. Şekil verip küçük kayıklar yaptım. Dükkân komşumuz Rasim Amca'nın bir torunu var: Salim. Hiç deniz görmemesine rağmen gemileri çok sever. Onu Salim'e vermesi için Rasim Amca'ya verdim. Rasim Amca bu hediyeye çok güldü. Babam yine şekerleme yapmak üzere vaziyet aldı. Ben etrafı toparladım. Zaten birazdan arkadaşlar da gelecek, akşama doğru maç yapacağız. Maçtan sonra da kalan karpuzların icabına bakacağım.

<- Geri Git

Bu Bölümde Başka Neler Var?
Sen de Katıl Bize
Toplam 5 yorum yapılmış.
Üye Girişi
Kullanıcı Adın:
Şifren:
[ Ücretsiz Üye Olayım | Şifrem Neydi? ]
İyilikler Antlaşması
Merakettin Amca, biz neden yaşıyoruz?
Serin Selamlar
Meraklı Ce, Sultan Fatih'le Tanışıyor
Kocaman Ayaklı Çocuk: Menta
BeyazBulut Çocuk Ülkesi | © 2005-2024