Dikyokuş Sokağı, adı gibi yokuşu dik olan; çıkması zor, inmesi kolay bir sokaktı. Kaçan toplarımızı asla yakalayamadığımız için soluğu yokuşun sonundaki tatlı su çeşmesinde alırdık. Çeşmemiz gerçek bir tatlı su çeşmesiydi; hem suyu, hem sohbeti tatlıydı. Sokağımızdan geçen yolcuların, pazardan yorgun argın dönen teyzelerin, hatta akşama kadar fare peşinde koşan kedilerin ve ürkek serçelerin bile mekanı olmuştu. Biz çocuklar da sıcak yaz günlerinde hiç ayrılmazdık başından.
Yine böyle sıcak bir yaz günüydü. Yakan top oynuyorduk. Tutamadığımız her top çeşmeyi boyluyor, bir aşağı bir yukarı devam ediyorduk oyunumuza. Sonunda yorulduk. Önce Murat, karşı takımın hiç yenilmemesinden şikayet edip oyunu bıraktı, sonra hepimiz yorulduğumuz için pes edip çeşmeye koştuk. Yokuştan aşağı kuşlar gibi koşarken bir yandan da bağırıyorduk: "Birim, bir Allah!" Nasıl da susamıştık. İçmeye doyamıyorduk. Çeşmenin başında biraz oyalandıktan sonra saklambaç oynamaya karar verdik.
İlk sayıştırmada ebe seçildim. Yüze kadar sayacaktım. Can sıkıcıydı, ama razı oldum. Ben gözümü yumup saymaya başlar başlamaz telaşlı kaçışmalar başladı. Herkes kendine saklanacak yer ararken, ben, nereye saklanmış olabileceklerini hayal etmeye çalışıyordum. Bu defa ebe yerinden çok ayrılmayacaktım. Onlar sıkılana kadar bekleyecektim. Geçen defa olduğu gibi Selim Abi'yi aramaya hiç niyetim yoktu.
Sesler kesilmişti, anlaşılan herkes kendine saklanacak bir yer bulmuştu. Arkamı döndüğümde yerimden hiç ayrılmadan ortalığa bakındım. Ağaçları tek tek gözden geçirdim. Sağa baktım, sola baktım. Kimse yoktu. Her zaman ilk ebelenen Ayça'yı bile bulamamıştım. Biraz daha açıldım ebe yerini gözleyerek. Kimseyi bulamamıştım. Mecburen yokuşun başına kadar geldim. Bir de ne göreyim? Bizimkiler yokuşun sonunda koyu bir sohbete dalmamışlar mı? "Pes doğrusu" dedim içimden. Yanlarına gidip onları bir güzel haşlayacaktım ki onlar zaten birbirlerini haşlamakla meşgullermiş. Meğer Murat, yakan toptan sonra çeşmeyi açık bırakmış. Selim Abi de ona kızmış. Murat, haksız olduğu halde bas bas bağırıyordu, her zaman olduğu gibi:
- Koskoca çeşme, hiç suyu biter mi? Hem ben dedemlerin köyünde hiç kapanmayan çeşmeler gördüm.
- Onlar başka bu başka, dedi Selim Abi. "Burası şehir, burada akan sular atık oluyor ve kullanılmıyor. Orada hem hayvanlar içiyor akan suları, hem de akan sular bahçelere gidiyor."
- Ne biliyorsun, dedi Murat. "Sen bizim köyü hiç gördün mü ki?"
- Görmeme gerek yok ki, dedi Selim Abi. "Ben biliyorum..."
Bu tartışma daha da uzayacaktı ki, birden bastıran yağmur hepimizi sırılsıklam etmiş ve durmuştu. Birkaç saniye süren ve bu kadar ıslatan bir yağmur olamazdı; üstelik gök gürültüsü, şimşek, bulut yoktu. Sadece Hayri Amca'nın kahkahaları duyuluyordu. Hayri Amca yapacağını yapmış, hepimizi bir güzel sulamıştı. Selim Abi'yle Murat hariç hepimiz gülmekten kırılıyorduk. Onlar hâlâ burunlarından soluyorlardı. Hayri Amca:
- Baktım pek hararetli tartışıyorsunuz, söndüreyim dedim. Gelin bakalım bahçede semaveri yaktım. Yanın da simitle çerez de var. Bizim ihtiyar heyeti bugün maaş çekmeye gitmiş, siz bana eşlik edin de şu meseleyi birlikte çözelim, dedi.
Çay, simit, çerez bunlar çok cazip tekliflerdi. Hiç kaçırmadan Hayri Amca'nın fıskiyeli havuzunun başında toplandık. Semaver fokur fokur kaynarken Hayri Amca bir hakim edasıyla tek tek hepimizi dinledi. Sonra da:
- Çocuklar, Selim Abiniz doğru söylüyor. Bu çeşmeler, köydeki çeşmelere benzemez. Akan sular temiz de olsa kanalizasyona gider. Hem insanın yaşadığı mahalle evi gibidir. Kendi evimizde boşa akmasın diye kapattığımız muslukları sokakta neden kapatmayalım, dedi. Murat hala haklı olduğunu düşünüyor olacak:
-Ev de açık bırakırsak fatura gelir ama bu çeşme parasız.
- İlahi Murat, Suyun kıymetini anlamamız için illa ki, su faturası mı ödemek lazım. Şöyle bir düşün bu çeşme olmasaydı ne yapardınız yazın sıcağında?
Cin fikirli Ayça, hemen bilmiş bilmiş lafa girdi:
- Valla bu çeşme olmasaydı ve her susadığımızda eve gitseydik muhtemelen annem "çok terlemişsin, hemen üzerini değiştir, ödevini yap" der ve beni bir daha asla oyuna yollamazdı.
"Benimki de, benimki de" diyerek hepimiz Ayça'ya katıldık.
Hayri Amca da:
- Eee, o halde çeşmenize sahip çıkın evlatlarım, dedi.
Biz Hayri Amca'yla tatlı tatlı sohbet edip çay içerken akşam ezanı okundu. Hayri Amca:
- Oo akşamı etmişiz. Haydi ben namaza yetişeyim siz de evlerinize gidin, der demez "akşam ebesiii!" diye bağırdık ve evlerimize girene kada akşam ebesi oynadık.
En sonuncu ebe akşam oldu, biz de evlerimize kaçtık. Dikyokuş çeşmesi mi? Her zamanki yerinden bize sessizce gülümsüyordu. |