Geceye en parlak yüzüyle gülümsüyordu ay Yıldızlar, ateş böcekleri gibi yanıp yanıp sönüyordu Ne bir telaş vardı havada, ne titreten bir rüzgâr Zaman ve mekân beyaza kesiyordu
Sessizlik ezgisi içinde beyaz bir zambak Karıncaları uyandırmadan uykularından Otların ve dikenlerin başını okşayarak Gergef gibi işliyordu toprağı elleriyle Bulmak için yetmiş ebabil taşı
Savaşa hazır bir kalp taşıyordu aynı anda Birden Filistinli bir çocuk düştü aklına Ey çocuk! Gel dedi, gel öğret bana Nasıl toplanır taş ve nasıl atılır şeytana! |