Cicika, soğuk günün sıcak güneşini hissetti yüzünde. Sanki bir kedi, kuyruğu ile gıdıkladı Cicika'yı. Cicika güneşe güldü. Kuyruğu sevimli kedilere güldü. Ellerini cebinden çıkartmadan yürümeye devam etti Cicika.
Tam köşeyi dönmüştü ki bir pencere gördü karşı apartmanda. Pencereden görünen bir adam. Gözleri fal taşı gibi açılmış, bembeyaz hem, hem kıpkırmızı. Saçları diken diken gibi. Ne sinirli, dedi Cicika. Sonra adam yürüdü biraz, ellerini kollarını hareket ettirdi. Adamı duymuyordu ama bağırdığını anlamıştı Cicika. Kime bağırıyor acaba, diye korkuyla kendine sordu.
Adam buraya gel diye işaret etti odanın ortasında. Bir çocuk gördü Cicika. Odanın ortasına doğru yürüdü yavaşça. Adamın yanına geldi, durdu. Adam bağıra bağıra, gözleri kızara kızara, alnı saçları terleye terleye bir şeyler daha söyledi. Cicika'nın içinde dağlar sarsıldı, şimşekler çaktı, deniz kabardı. Adam kapıyı vurdu çıktı. Çocuk yerinden kıpırdayamadı. Başı öne düştü sadece. Omuzları kalkıp kalkıp indi.
Çocuk ağladı odanın ortasında. Cicika ağladı sokağın ortasında. Cicika'nın kalbi paramparça oldu. O sarsılan her omuzla bütün dengeler alt üst oldu.
Çocuk, dedi Cicika. Kalbinden bir parçayı koparıp, ağlayan çocuğa gönderdi. Cicika bir anda güneşi, kedileri, gülümsemesini kaybetti. Başı önde, yürüdü. |