| Resimleyen: Halil İbrahim Şan |
Guguklu saat, okula gitme vaktini haber vermek için çaldığında, Muratlar'ın evinde her gün aynı patırtı yaşanırdı. Çünkü Murat, sabahları bir türlü yataktan çıkmak istemezdi. Bu çocuk, her sabah annesine okula gidemeyeceğini acıklı sözlerle anlatır ve gürültülü bir şekilde ağlardı. Üstelik bir sürü de bahanesi olurdu. Bazen ateşinin çıktığını, bazen karnının ağrıdığını, bazen de dünyada yeni ortaya çıkmış çoooooook tehlikeli bulaşıcı bir hastalığa yakalandığını iddia ederdi. Aslında Murat'ın okula gitmemek için her zaman bir nedeni olurdu. Akıllı olduğu için farklı ve ilginç sebepler bulabiliyordu. O sadece tembel bir çocuktu.
Ayrıca Murat'ın öğrenmek ve okulla ilgili acayip fikirleri de vardı. Ona göre okul, çocuklar için tehlikeli bir yerdi. Çünkü alfabeyi, milyonlarca kelime ile yüzlerce, binlerce sayıyı öğrenmek bir zaman sonra vücutta bazı değişikliklere yol açıyor; bu kadar çok bilgiyi öğrenen çocuklar da kısa bir zaman sonra her şeyi, hatta gülmeyi bile unutuyorlardı.
Murat okula gitmekten, ders çalışmaktan nefret ediyordu. Tek ümidi dünyaca ünlü Kırmızı Korsanlar'dı. Kırmızı Korsanlar, gemileriyle dünyayı geziyor, yeni yerler görüyor sabahtan akşama kadar eğlenmekten başka bir iş yapmıyorlardı. Okula gitmeleri gerekmiyordu. Okumak zorunda oldukları kalın kitaplar ya da yapmaları gereken ödevleri yoktu. Hayatlarında iki şey vardı: Kahkahalarla gülmek ve macera. İşte Murat da bunlara bayılıyordu. O yüzden de, eğer Kırmızı Korsanlar'a katılırsa bütün bu gereksiz yorucu işlerden, en güzeli de okula gitmekten kurtulacağını düşünüyordu.
En sonunda bir kış günü, tam tamına kırk beş dakika uğraşarak, kargacık burgacık el yazısıyla Kırmızı Korsanlar'a şöyle bir mektup yazdı:
"savgılı KiRMiZi korsanlar. beĞn Çok mUtsuZ bir çocUKum? lüĞtfen beni kurtarın, (Sevgiler". Murat!"
Murat'ın yazısı ve dilbilgisi, okuma yazma bilen herkesin hemencecik anlayabileceği gibi berbattı. Eee, sınıfta ders dinlemek yerine bütün gün uyursa olacağı budur işte.
Murat mektubunu bitirdikten sonra okumaya çalıştı. Ama bu da birazcık zor oldu. Mektubunu tamı tamına yarım saatte okuyabildi. Sonra kâğıdı katlayıp, ufak bir süt şişesine tıktı. Şişenin tıpasını da sıkıca kapatıp, denize fırlattı. Deniz dalgalıydı. Şişe çabucak dalgaların arasında kaybolup gitti.
Derken zaman su gibi aktı. Yaz geldi. Okullar tatil oldu. Murat neredeyse mektubunu unutmuştu. Karnesi ise her zamanki gibi minicik notlarla doluydu. Birlerle ikilerden başka bir rakam yoktu karnede.
Annesiyle babası derslerine çalışmasını istedikleri için bir sürü yardımcı ders kitabıyla ansiklopedi ve hikâye kitabı almışlardı. Murat işte bu kitap dağı arasında oflayıp pufluyor fakat bütün olanlara rağmen günlerini hiçbir iş yapmadan geçirip duruyordu.
Sımsıcak bir yaz sabahı postacı, üstünde Murat'ın isminin bulunduğu bir mektup getirdi. Mektupta şunlar yazılıydı:
(Devam edecek...) |