Mavi önlüğü yatağın üstüne serip şöyle bir baktı. Düğmelerini tek tek ilikleyip ceplerini kontrol etti. Biraz rengi solmuş gibiydi ama hâlâ "İş görürüm." diyen bir havası da yok değildi hani. Aslında okul, önlükten formaya geçen yıl geçmişti. Annesi, "Oğlum, zaten bir yılın kaldı, önlüğünle idare et. Masraf yapmayalım." deyince ses etmemişti. Zaten alışkanlıklarının dışına çıkmak onun için pek kolay sayılmazdı. Aslına bakarsanız yeşil süveteri, beyaz gömleği ile şık görünüyordu formalı öğrenciler. Ama yine de kimi zaman kara kışta, kimi zaman haziran sıcağında içinde üşüyüp içinde terlediği şu mavi önlüğün yerini tutamazdı. Eli kolu gibi alışkındı ona. Kaç okul dönemi her günü onunla geçmemiş miydi? Kaç kez maç yaparken sökülmüştü cepleri de annesi dikmekten usanmamıştı. Zaten uzun yıllar giyebilsin diye epey büyük alınmıştı önlüğü. İlk zamanlar kıvıra kıvıra giydiği önlüğün kolları, sonraları kısa bile gelmeye başlamıştı.
Okula başladığı ilk gün, içini titreten endişeyi saklamıştı ceplerinde. Tıpkı gözyaşlarını sakladığı kirpikleri gibi. Zamanla şeker, bozuk para, misket, minicik bir silgi parçası neşeyle yerini almıştı endişenin.
Anlaşılan vedalaşması zor olacaktı Emre'nin mavi önlüğüyle. Tatil başlamış, annesi de okuldan kalan kâğıt, kalem, eski kitap ve tabii önlük, ne varsa ortadan kaldırıp evi ferahlatma telaşına düşmüştü. Kâğıtlar geri dönüşüm kutusuna, mavi önlük ise ihtiyacı olan birine gidecekti. Zaten hep böyle olurdu. Mesela hiç tanımadığı başka başka çocukların giydiği bir ceket, dönüp dolaşıp Emre'yi bulabiliyordu. Emre, cekete büyük gelmeye başlayınca ceket başka başka küçük Emre'lere giderdi.
(Devamı BeyazBulut dergisinin 3. sayısında... Abone olmak için tıklayın.) |