| Resimleyen: Dilek Gülcemal |
(Önceki bölümden devam...)
İrigöz Tavşan'ın deposundaki havuçların sayısı git gide artıyordu. Onlarla beraber içindeki kuşku da artıyordu.
Geceleri gökyüzüne bakardı hep İrigöz Tavşan. Bir de dostu olmuştu orada. Bilge Yıldız'dı yeni arkadaşının adı. Tıpkı ismi gibi çok bilgili birisiydi o. Herkese yardım eder, nasihatlerde bulunur, işi bitince de usulca gökyüzündeki evine dönerdi.
O gece de buluşmuşlardı yine:
- Ne haber, dedi Bilge Yıldız. İyisindir inşallah.
- İyiyim, dedi İrigöz Tavşan. İyiyim iyi olmasına da bir de şu havuçları teslim edebilsem sahiplerine, o zaman daha da iyi olacağım. Vakit geldi geçiyor biliyorsun.
- Ya, dedi Bilge Yıldız. Biliyorum tabii. Neyse sıkma canını. Bakarsın bir haber gelir.
- İyi ama dedi İrigöz Tavşan. Vakit geçiyor, havuçlar bozulmak üzere. Ben artık üzüntümden ve beklemekten çalışamıyorum. Daha hale yola konacak bir sürü işim var benim. Böyle çalışamam ki.
- Takma kafanaaa, dedi Bilge Yıldız. Bakarsın bir başka yere lazım olur havuçların. Şu ormanda bir sürü yoksul tavşan var. Onlara verirsin. Ya da ne bileyim, bu yıl iptal olmuştur belki festival. Belki ertelenmiştir. Ya da bir gün bakarsın koca araba kapına durmuş bekliyor. Hemen yükler verirsin. Sen hazırlıklı bir tavşansın, endişe etmene gerek yok.
İrigöz Tavşan'ın içi biraz da olsa rahatlamıştı. Ama çok geçmiyor, bir karanlık kaplıyordu içini. Ya bana kızmışlarsa? Ya küsmüşlerse? Ya onları kırmışsam? Ya bir daha havuç toplayacak gücü kendimde bulamazsam? Ya bu havuçlar depoda çürürse?
Aniden Bilge Yıldız'ın sesiyle irkildi. Hay Allah. Gitmemişti demek ki.
- Heey! Daldın yine. Yahu bu ne hal. Üzme kendini bu kadar. Biraz sabırlı ol. Zor işler tavşanlar için faydalıdır bilirsin. Zor iş yaptıkça daha çok tecrübe edinirsin. Sabretmeyi, beklemeyi, daha çok çalışmayı öğrenirsin. Sen üzerine düşeni yapmışsın. Artık gerisini Allah'a bırak. O sana bir yol açar.
Düşündü İrigöz Tavşan. Haklıydı ya. Öyle yapmalıydı tabii.
- Ohh, dedi. İçi ferahlamıştı. Şu Bilge Yıldız da ne kadar iyiydi. Gerçekten tam bir bilgeydi o.
- Peki öyleyse, dedi. Sabredeyim. Allah büyüktür. Nasihatlerin için çok sağ ol. Sen gökyüzünün en parlak yıldızısın.
Sevgiyle göz kırptı Bilge Yıldız. Bir yanıp bir söndü. Kayarak uzaklaştı ondan. El sallamayı da unutmadı. Işığı İrigöz Tavşan'ın gözlerini kamaştırdı.
* * *
Şu Japon Tavşan çok iyiydi doğrusu. Hani İrigöz Tavşan'ın kardeşi. Sabah akşam yanına gelir derdini tasasını paylaşırdı. Konuşmaları hep aynı sorularla başa dönerdi ama olsun. Yine de derdini anlayan birinin yanında olması çok güzeldi.
- İrigöz, ne olacak bu işin sonu yahu?
- Ne bileyim ben canım kardeşim. Bilsem sana da söylemez miyim?
- Acaba diyorum, kızdırdın mı onları?
- Bilmem.
- Küstürdün mü?
- Yoo. Yani şey... Bilerek bir şey yapmadım. Bir tek onu biliyorum. Başka da bir şey bilmiyorum.
- Son gelmelerinde hareketlerinde bir tuhaflık var mıydı?
- I ıh. Yoktu.
- Eee?
- ...
- Hiç böyle yapmazlardı değil mi İrigöz?
- Yok. Hiç böyle yapmadılar. Tam beş senedir. Bilge Yıldız diyor ki vardır bunda bir hayır. Biraz daha bekle diyor.
- Doğru söylemiş. Ama festivalin vakti geçiyor?
- Evet.
- İrigöz?
- Hı?
- Ne olacak bu işin sonu ya hu?
- ...
- Seni de üzdüm. Yine başa döndük değil mi? Ayy hem üzücü hem komik. Allah Allaaah!!!
(Devamı gelecek bölümde...) |