Kardeşim Bübü ağlamaya başladığında babamın tepesi attı. Kararını verdi. Ev sahibi olmak için ilk elden hemen bir şeyler yapacaktı. Annem ilkin şaşkınlıkla inanamasa da yüzündeki tebessüm öylece uzun süre kaldı. Sonra şen kahkahaları Bübü'yü bile endişelendirecek kadar çoğaldı. O gün ev sahibi gelmiş, evi en kısa zamanda boşaltmamızı istemiş, kardeşim Bübü "biz nereye gideceğiz?" diye ağlamaya başlamıştı. Babam akşam Bübü'yü kucağına oturtmuş, kararlı bir şekilde annemi mest eden o ev alma cümlelerini sarf etmişti. Annem o gece şükür namazları kıldı, dualar etti. Odayı kaplayan ışık o gece hiç sönmedi.
Babam ertesi gün bir kooperatife girmiş, en kısa zamanda da bu nalet ev sahibiyle karşılaşmayacağımız bir yere taşınmaya karar vermişti. Fakat olaylar sökülmüş bir ip gibi çözülüp üstümüze doğru geliyordu. Annem pek sevmez enişteyi. Enişte, Ayşe halamla evli, varlıklı ama sevimsiz bir adamdı. Babam onu seven tek kişiydi belki yeryüzünde, beyaz çorapları divanda uzatılmış boşlukta ağzımızın içine girecek gibi dururken. Oğullarından bahsetti, büyüdüklerinden, ortak taksimizden, taksinin kazancının yetmediğinden, birken ikiye çıkması gerektiğinden, bahsetti bahsetti. Öyle bir yere geldi ki babam kararmış, patlıcana dönmüş, iri gözleri küçülüp kaybolup gidecekti nerdeyse. Ortanca kardeşim Barış, babamın omzunu tutup sırkaladı da babam bıldır tarlalarda unutulmuş bir çocuk gibi, ağlamaklı aramıza döndü. Enişte kalmak istemedi. Bir su döküp çıkacaktı. Ocakta çay vardı, çok içmişti. Annem omuzları düşmüş, kucağında Bübü aralık kapının ardından, tam da rast dönen talihi yerle bir eden enişteyi ne kötü bir yere koymuştu şimdi. Yazık anneme, Bübü'ye, bana, Barışa, babama.
O gece öyle bir karanlık çöktü ki üstümüze, ışık hiç sönmedi. Babam ertesi gün yanlış ayakkabıyı giymekte ısrar edip, cüzdanını unutup, evden çıkıp gitti. Yazdı... Serinlik, kuş cıvıltılarıyla yattığımız divanlara geliyordu. Aralık balkon kapısından, babamın gidişini seyreden annemin çaresiz yüzü görünüyordu. Uyurmuş gibi yaptım. Bübü "babam gitti mi?" diye fırladı yataktan. Üç divanın üzerinden koşup abisiyle beni çiğneyerek balkon kapısından anneme seslendi. Annem duymadı. Ayağından çekip indirdim bücürüğü.
Babam akşam eve döndü, cebinde imzaladığı senetlerin şaşkınlığı, eniştesinin elinden aldığı arabanın anahtarının boşluğu, gözlerinde, küçük bir balıkken denize düşmenin çaresizliği. Ne yapabilirdi ki? Evden taşınması gerekiyordu. Annem yanına oturdu, biz çocuklar çevrelerine dizildik. Bir yolu olmalıydı. Annemin aklına gelen, büyükannemlerden, dedemlerden borç almaktı. Dedemlerden altın, babamın arkadaşlarından borç almak ve bir taksi alıp hem borçları hem kooperatif taksitlerini ödemek... Peki, bu arada nerde oturacaktık? Annemin bunun için aklına bir şey geldi ama babam bu teklife kızgınlıkla bakamadı bile, öylece kalakaldı. Büyükannemlerin yanına, boş duran gecekonduya taşınacaktık.
(Devamı BeyazBulut dergisinin 1. sayısında... Abone olmak için tıklayın.) |