Bir adam/
Ayakları hiç üşümüyor. Soruyor kendi kendine: "Neden benim de herkes gibi ayaklarım üşümüyor? Parmaklarım neden bozuk piyano gibi titreyerek bitişmiyor birbirine?" Büyük acılar içinde kıvranıyor. Herkes gibi olmak zorunda mı? Hayır. Ayakları üşümüyor işte, ne güzel. Bu adamın derdi ne? Anlaşılmaz olan bir şey yok aslında. İnsan bazen herkes gibi olmak isteyebilir.
Bir sürü çorap/
İrili ufaklı, mağazaların vitirinini süsleyen bu çorapların nerdeyse hepsinden adamın dolabında var. Uzun-kısa, çizgili-çizgisiz, kuşlu veya gözlüklü, uzaktan bakınca ayakkabıya benzeyen, parmakları olan... Daha neler neler... İçinde çorap geçen bütün kelimelere, şarkılara, masallara hüzünle bakan bu adam için ne önemi olabilir ki bunca çorabın? Ama o yine de saklıyor. Bir gün ayakları üşüdüğünde lazım olabilir.
Bir çift ayak/
Adamdan bağımsız sanki. Neden üşümüyorlar? Doktorlar bilemiyor. Dünyanın bütün hastanelerini gezmiş adam. Çaresi yok bunun. Hastalığına bir isim uydurmaktan başka bir şey yapmamışlar: Üşümeyen ayak sendromu. Beyaz çoraplarını göstere göstere gezen doktorlar gülmüş sadece. Oysa adam neler neler denemedi ayakları üşüsün diye. Soğuk pınarlarda gezindi. Kardan adamlara sabahlara kadar yarenlik etti. Terliklerine minik vantilatörler bile taktırmıştı.
Bir gece/
Soğuk ve kar kokuyor. Adam buz dolu kovaya batırdığı ayaklarının üşüdüğünü hayal ederek çoktan uyudu. Çok geçmeden bozuk piyano sesini andıran bir sesle uyandı. Pencereden sokağa baktı. Kış gelmişti. Sevindi. Kışı seviyordu. Ayakları üşüyebilirdi bir ihtimal. 43 kış üşümeyen ayakları 44. kışında üşüyebilirdi. Diğer mevsimleri çabucak geçerdi bu yüzden adam. "Kışa gelelim lütfen" derdi. İşte yine gelmişti sevdiği mevsim. Pencereyi açıp karlara dokundu. Soğuk rüzgara sevinçle sarılıp "hoşgeldin hoşgeldin" dedi.
Bir ses/
Kısık, alaycı ve gizemli... "Hoş bulduk hoş bulduk" dedi ve kikirdeyerek uzaklaştı pencerenin altından. Biraz uzaklaşınca kirli bir melodika çıkarıp üflemeye başladı. Sokak lambasının altında kaşlarını hafif çatarak çaldığı şarkı içliydi. Üfledi üfledi. Öyle ki adamın kalbi taze kar gibi ezildi.
Bir çocuk/
Yoksul giyimli ama yüzü tertemiz... Bozuk piyano sesine benzeyen melodikayı da o çalıyordu zaten. Bu haliyle çok sevimliydi. Henüz yağmış karlar üzerinde minik izler bırakan ayakları çıplaktı. Adam bunu fark edince şaşırdı, sevindi ve bağırdı: Bekle beni geliyorum. Heyecanlıydı. Bu, üşümeyen ayaklara sahip birini ikinci görüşüydü. Picamalarıyla yalınayak sokağa fırladığında melodika sesi uzaklaşmış, çıplak ayaklar çoktan gitmişti.
Bir mutluluk/
Anlaşılmaz, içten ve sıcak... Mırıldandı adam ayaklarına bakarak:
"Yaşasın! Biri daha var." |