Rasim, babasının namaz kılacağı zamanı dört gözle beklerdi. Babası abdestini alıp seccadesini serdiği zaman, o da oynadığı oyuna ara verir, kendince bir hazırlık yapardı. Babası "Allahu ekber" deyip namaza başladığı anda arkasına geçip secde yapacağı ana kadar bekler ne zaman babasının başı secde için eğilir ve alnı yere değer, o vakit çevik ve atik bir hareketle sırtına biner, sonra baş aşağı kayardı. Her secde anında aynı hareketi defalarca yapar ve bundan büyük keyif alırdı.
Günler geçti, aylar geçti, Rasim yedi yaşına girdi. Yedi yaşına girdiğinde babası önce ona birkaç hadis öğretti. Hadis peygamberimizin söylediği sözlere deniyordu. Hadislerden biri de namazla ilgiliydi: "Namaz dinin direğidir kim namazı terk ederse dinini yıkmış olur." Rasim bir süre bu söze takıldı. Bazen diliyle tekrar etti, bazen içinden "Dinimi yıkmamalıyım ve namaz kılmalıyım" diye düşünüp durdu.
Bir gün babasına:
- Babacığım namaz kılmak istiyorum, dedi. Babası Rasim'in bu talebini memnuniyetle karşıladı:
- Haydi, o zaman yatsı namazını beraber kılalım.
Rasim abdest almak için lavaboya koştu. Yarım yamalak abdest alıp geldi ve birlikte namaza durdular. Rasim'in, babasını taklit ederek kıldığı ilk namaz yatsı namazı olmuştu. Biraz uzun sürmesine rağmen hiç sıkılmadı. Vitir namazını kılarken şaşırdı.
Nihayet sağa sola selam verip namazı bitirdiler. Sonra ellerini açıp dua ettiler. İçinden geldiği gibi dua etti. Babası da duasını bitirmişti. "Allah kabul etsin" diyerek babasının elini öptü.
Rasim ilk kez namaz kılmanın mutluğunu yaşadı. Biraz sohbetten sonra uyumak için odasına geçti. Daha beş yaşındayken annesinden öğrendiği bir şey vardı ve bunu her zaman yapardı. Yatağına girdiğinde sağ tarafına yatar ve "bismillah" diyerek uyurdu. Yine öyle yaptı ve bir süre sonra da tatlı bir uykuya daldı.
Ne zaman vakit geçmiş bilmiyordu ama uyku bulutunun üzerinde mışıl mışıl uyurken küçük bir kuş, minik gagasıyla sağ omzuna vurarak kulağına fısıldadı: "Haydi, tut kanatlarımdan, seninle gökyüzüne yolculuk yapacağız"
Rasim şaşkın bir vaziyette:
- Bu minicik kanatlarınla mı taşıyacaksın beni? Bu bir şaka olmalı.
- Sen tut bakalım kanatlarımdan, o zaman görürsün nasıl taşıdığımı, dedi kuş.
Rasim kuşun kanatlarını tutar tutmaz kuş gibi hafiflemiş, göğe yükselmeye başlamıştı. Bu duruma hem şaşırmış hem de bundan büyük bir keyif almıştı. Nasıl almasın ki... Şimdi gökyüzünde kuşlar gibi uçuyordu. Yükseldikçe evler ve şehir görünmez olmuş, gökteki yıldızların ışıltıları daha çok parlıyordu. Aydede bütün güzelliğiyle karşısında duruyordu. Hiç bu kadar yakından görmemişti gökyüzünü. Ne görkemli, ne muhteşemdi.
Rasim bir yandan kuşun kanatlarından tutmuş göğe doğru yükselirken bir yandan da soruyordu.
- Sen kimsin in misin cin misin?
- Ne inim ne cinim ben rüya kuşlarından namaz kuşuyum.
- Namaz kuşu mu? Hiç duymamıştım böyle bir kuşu. Peki, nereye gidiyoruz böyle. Daha ne kadar yükseleceğiz göğe?
- Sen bu gece namaza başladın ya biliyorsun "Namaz müminin miracıdır."
- Miraç nedir?
- Miraç gökyüzüne yükselmek demektir. Hani Peygamber Efendimiz bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya getirilmiş, oradan da Burak isimli bir binekle büyük meleklerden Cebrail'le birlikte göğün yedi kat üstüne çıkmışlardı ya. En son yere vardıklarında Cebrail (as), "Ya Resullalah ben bundan sonra gidemem" diyerek geri durmuş, Peygamberimiz de her şeyi yaratan kâinatın sahibi yüce Rabbimizin cemalini görmüştü. Güzel yolculuğun dönüşünde ümmeti için hediyeler getirmişti. İşte o güzel hediyelerden birisi beş vakit namazdır. Sen namaza başladığın için ben de seni aldım buralara getirdim.
- Peki, biz de yedi kat göğe çıkabilecek miyiz?
- Buna benim gücüm yetmez. Ben sana gezegenleri, kuyruklu yıldızı, samanyolunu, galaksileri, yıldız kümelerini, göktaşlarını göstereceğim.
- Sahi mi? Müthiş bir şey bu.
Rasim namaz kuşuyla beraber Merkür'ü, Venüs'ü, Mars'ı, Neptün'ü, bütün gezegenlerin hepsini gördü. Halley kuyrukluyıldızını dahi... O kadar hayret ve şaşkınlık içindeydi ki bütün dünyası sanki ışıl ışıl parlıyordu. Gökyüzündeki bu yolculuk hiç bitmesin istiyordu.
İstiyordu ama babasının omzuna hafifçe dokunmalarıyla gözlerini açtı. Rüya gördüğünü anladı. Babası başında dikilmiş "Haydi Rasim namaza kalk" diyordu. Gözlerini ovuşturdu. Ortalık alacakaranlıktı. Sabah ezanı odanın içini sanki rahmetle dolduruyordu. Babası, "Haydi bakalım Rasim Bey sabah namazına" diyerek iyice uyandırdı.
Rasim sanki uykudan uyanmış gibi değil de gökyüzünden yeni inmiş bir astronot gibi hissetti kendini. Pencerenin perdesini aralayıp gökyüzüne baktı. Ay ve bütün yıldızlar kendisine gülümsüyordu. Rüyasında gördüğü namaz kuşuyla beraber gökyüzünde yolculuk yaptığını, gördüğü şeyleri bir bir anlattı babasına. Babası "Hayır olur inşeallah" dedi.
Sonra güzelce abdestlerini alıp sabah namazını da kılmış oldular. Rasim o günden sonra namaza daha fazla ilgi duymaya ve namazla ilgili ne varsa öğrenmeye başladı. Bazı zamanlar evde namaz kılarken, bazen de babasıyla camiye gidip cemaatle birlikte namaz kıldılar. Rasim bir süre sonra namaz günlüğü tutmaya karar verdi. Namazla ilgili gördüğü, öğrendiği ve yaptığı ne varsa günlüğüne yazdı. Aradan yıllar geçti Rasim büyüdü. Evlendi, çocukları oldu. Namazı hiç terk etmedi. Şimdi kendi çocuklarıyla beraber kılıyordu namazını.
Ve bir gün çocuklarına tuttuğu günlüğü okumaya karar verdi. |